Garip ama Gercek
BIR ACEMININ AZERBAYCAN MACERALARI
Azerbaycan'in adini isyerinde telaffuz etmeye basladigimizda yani 1992-1993 yillarinda, orasi bizim icin kapali bir kutuydu. Azerbaycan, cok cok eski olan Rus cihazlarindan olusan haberlesme agini yenilemeye, koylerine, kasabalarina telefon hizmeti goturmeye calisiyordu. Tabii dunyaya pencerelerini actiktan sonra da ilk is olarak; dil, kultur, din birligi olan kardesulke Turkiye'den yardim istemislerdi. Bizler de Turkiye'nin en onemli iki telekomunikasyon sirketinden biri olarak guzel projeler yapmak icin kollari sivadik. Ilk defa Direktorumuzun Azerbaycan ile telefon konusmasina sahit oldugumda sok oldum. Konustugu kisi donemin Haberlesme Bakan Yardimcisi' ydi ve bizim patron, hicbir samimiyeti olmamasina ragmen "sen" diye hitap ediyordu. Azerice'de "siz" kavrami yoktu. Gorustugunuz kisi Bakan da olsa "sen" diyekonusabiliyordunuz. Birinci dersimizi aldik. Karsilikli gorusmeler icin Baku' ye gittik. Havaalaninda dakika bir, gol bir hatami yaptim.uniformali birini gostererek, Azerice'de benden daha tecrubeli bir arkadasima "bu adam subay mi?" diye sordum. Arkadas: "sus, adami pesimize mi takacaksin, burada subay bekar demek" dedi. Bizdeki "subay" ne demek soylemedi. Bizi karsilayan Azeri arkadas, arabaya binerken kendisinin dalda (arkada) gidecegini benim de kabaga (one) oturmami soyledi. Otelin onune gelince sofor; "abla sen burada dus, ben arabayi saklayip gelirim" dedi. Yani ben inecegim, o da park edip gelecek. Sonra dusmenin inmek yerine her yerde kullanildigini "merdiveni bosver, gel asansorle duselim" dediklerinde daha iyi kavradim. Ama bunu bilmeyen arkadaslarimiz Azerbaycan Havayollari ile yaptiklari bir ucus sonunda, Baku' ye bes dakika icinde dusecekleri anonsu ile hayatlarini film seridi gibi bir-iki saniye izleme firsatini bulmuslar. Bir digerimiz de Baku' ye telefon edip montaj ekibimizin varip varmadigini ogrenmek istemis, telefondaki Azeri: "ucak Bakuuzerinde firlandi, firlandi, Sumqayit' e dustu" demesiyle feryat figan ortaligi birbirine katmisti. Anladik ki ucak Baku' ye inememis, bir iki tur atip, baska bir sehre inmis.
Azeriler cok misafirperver. Herhangi bir ikrami reddetmek cok ayip. Sizi agirlamak icin paralaniyorlar. Alti saat boyunca yemek yenilebiliyor. Bizi o donemin gozde bir lokantasina goturduler. Adi Gulistan. Ordan burdan konusulurken, cok degerli bir sairlerinin baska birulkede rahmetli oldugunu ve sumuklerini Baku'ye getirmeye calistiklarini soylediler. Biz yine anlamsiz anlamsiz bakinca, sumugun kemik anlamina geldigi ve Turkce sumugun karsiliginin da "burun suyu" oldugu anlasildi. Sonra bana sumuklu et (pirzola) siparis edildi. Su anda Baku'deki Migros yani ???????? Store'un camlarinda "sumuklu et su kadar, sumuksuz et bu kadar" ilanlarini gormek mumkun. Bu arada garson yanimiza yaklasti ve yan masadaki adamlarin arkadasimizi Sefer Bey'e oksattiklarini soyledi. Tabii oksanmaya maruz kalmis arkadas da kolay kolay oksanacak bir tip degil. Biyikli ve iri cusseli olan arkadasimiz acayip bozulup, "kim oksatmis beni, bu da ne demek" seklinde horozlandi. Oksatmanin - benzetmek oldugunu zar zor anlayarak rahatladik. Rus kizlarin danslari ve "Ada Vapuru Yandan Carkli" sarkisi esliginde yemegimizi bitirdik. Ertesi gun seherde bizi otelin kabagindan aparacaklarini soylediler. Yani sabah, otelin onunden alinacaktik. Sezen Aksu, Ibrahim Tatlises acayip ragbet goruyordu. Bir de o zamanlar Cuma aksamlari TRT'de yayinlanan "Bir Baska Gece" programi cok seviliyordu. Hatta Cuma gecelerine denk gelen dugunlere "Bir Baska Gece" programi suresince ara veriliyor, dugun ahalisi TV salonuna gecerek hep birlikte programi seyrediyordu. Sonra dugune birakilan yerden devam ediliyordu. Daha da enteresani onemli bir is toplantisinin ortasinda ust-makamin ofisinin (genelde her ofiste irice bir TV var) kapisi tik tik caliniyor, departmandaki sekreterler sessizce kenara diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya dizisi hep birlikte seyrediliyordu. Tabii bizim toplanti devam ediyordu etmesine ama Azeri yoneticisinin gozleri de sik sik televizyona kayiyordu. En zevklisi Azerbaycan-Turkiye futbol macini Azeri televizyonundan, Azeri spikerin anlatimiyla seyretmek: Turk MilliYigma Komandolari. Turkiye Milli Takimi anlaminda. "Turk kapicisi (kaleci) topu gapi araligindan depti, yirmibirinci dakka olmasina ragmen mac hec hec (0-0) devam etmekte" gibi sevimli cumlelere rastliyorsunuz. Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme sansini yakaladiysaniz Robert Redford'un "men yahsiyem,istemirem. Sen nicesin?" seklinde konusmasina gulmekten kiriliyorsunuz. (Bu arada Arapulkelerinden birinde is icin bulunan arkadasim bir filmde: R. Hudson'a barmenin ne icecegini sordugunu ve onun da elhamdullah orucluyam dedigini soyledi. Inanamadim, yazmis da olabilir). Bu arada bizler de onlari Turkiye'ye davet ettik. Hatta bir yoneticinin esi rahatsizlandi ve doktora goturmek gorevi bana dustu. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldik. Kadin; "oynaklarim, sumuklerim, kicim agriyor, derman yuttum gecmedi" dedi. Doktorda Hakan Sukur bakislari olustu. Yani "eklemleri, kemikleri ve bacaklari agriyor ve ilac almasina ragmen gecmiyor" dedim. Neyse tahliler filan, derman bulundu.
|
|
AZERBAYCAN'DAN BIR REKLAM SPOTU
Pampers'in (yani Prima cocuk bezinin) Azerbeycan daki reklam spotu.
'Procter and Gamble, sizi korpenizin dogumu munasebetile tebrik edir,ona, ailenize ve seksen size hosbeslik, cansagligi arzulayir.. Butun usaklar guzeldir, sizinkisi ise hamidan yaksidir. Siz usaginizin nece boy atmasini izleyecek, onun etraf muhitini derk edip, korpeni rahat eden, ya da narahat eden sebepleri arastiracaksiniz.deten usagin derisi islak olanda ozunu yaksi hiss etmir.Usaginizi sakit ve rahat olmasi ucun, cok vacibdir ki, onun derisini hemise guru ve saglam saklayasiniz.Size bu iste Pampers usak melefesi komak eder. Tez ve tesirli bir sekilde islaki ozune cekir, usagin derisini kuru ve temiz demelli saglam saklayir. Biz size Pampers usak melefelerinin numunelerini pulsuz teklif edirik. Onlari sinayin. Onda basa dusersiniz ki, Pampers neye gore sizin ve korpeniz icin en yaksi secimdir.'
|